7 Şubat 2015 Cumartesi

Serkan Dora İle Fotoğraf ve Sosyoloji

 Fotoğrafçılık Kulübü’nün düzenlediği bir diğer eğitim seminerinin konuğu öğretim görevlisi “Serkan Dora” oldu. “Fotoğraf ve Sosyoloji” üzerine gerçekleştirilen söyleşide Serkan Dora, “Büyüyen Fotoğraf, Küçülen Sosyoloji” kitabından yola çıkarak fotoğraf ile sosyoloji arasındaki eş zamanlı ilişkiden doğan sosyolojik bakış ile fotoğrafik bakış üzerinde durdu. Eğitim seminerimizde fotoğrafın tarihi ve icadından günümüze kadar olan süreçte geçirdiği değişimlere değinildi.
Louis Daguarre Yıl:1869

  Dora yanında getirdiği değişik görseller eşliğinde izleyicilerin fotoğrafın ve sosyoloji kavramlarının birbiriyle olan etkileşimlerine farklı pencerelerden bakmasını sağladı. Seminerimiz Serkan Dora’nın, Talbo’nun negatif-pozitif yöntemi bulmasıyla aynı döneme denk gelen fotoğrafın ilanına kadar olan süreçten bahsetmesiyle başladı: Fotoğraf,  1839 yılında Fransız Bilimler Akademisi’nde François Arago tarafından ilan edildi. Arago şöyle diyor: ‘Sayın Baylar, doğa bir ışık aracı değil ama artık bir alet vasıtasıyla yüzeye geçirilmiştir.’ O dönemde fotoğrafın ilanı müthiş bir etki oluşturduğu kadar tepkide oluşturuyor. Çünkü fotoğrafın ilanından sonra, öncelikle portre ressamlarının olmak üzere bütün ressamların bu durumdan olumsuz yönde etkileneceği biliniyor. Bunun altında da fotoğrafın gerçeğe çok yakın olması ve daha önce fotoğraftan başka gerçeğe bu kadar yakın bir görüntünün olmadığı düşüncesinin akıllarda yer etmesi yatar. Kısacası ressamların konumu alt-üst oluyor. Bir süre sonra bu düşünce ortadan kalkıyor ancak bu sefer de fotoğraf ilanının ilk yıllarında din adamları üzerinde gerçeğe olan yakınlığı nedeniyle günah olarak değerlendirilerek büyük tepki topladı. Fotoğrafın ilanı bazı kesimlerce  ‘fotoğraf ortaya çıktı, resim öldü’ gibi söylemleri de beraberinde getirdi.O dönemlerde fotoğrafa tepki gösteren kişilerden Baudelaire 19.yy hayatını bütün koşullarıyla yaşamış, düşünür ve gezer olarak akıllarda yer edinen biridir. Fotoğrafın resimden üstün olduğunu iddia edenlere ‘Fotoğraf hiçbir zaman resmin yerine geçemez. Nasıl ki yazı makinası yazarlığı öldürmediyse, fotoğrafta resmi öldüremez; Daktilo gibi fotoğrafta yardımcı bir araç olacaktır’ şeklinde cevap vermiştir.”


Roger Fenton ve 1855 Kırım Savaşı'nda elde ettiği görüntüleri geliştirmek, sabitlemek ve baskı işlemlerini gerçekleştirmek amacıyla kullandığı taşınabilir fotoğrafhanesi

  Serkan Dora fotoğraf makinasının adının ne Talbo, ne Dagguer, ne de Berger tarafından değil, bilimle çok içli dışlı olan John Herschell tarafından verildiğini belirtti: “John Herschell bu yeni ürünün adının ışık grafiği çizmek anlamına gelen photos olabileceğini belirten bir mektup yazarak tavsiyede bulunur ve kabul edilir.” diyerek ekledi:“Fotoğraf makinasının ilk yıllarında, uzun pozlama fotoğraflar özellikle modeller için çok zordu. İnsanlar hareket etmelerini engelleyecek biçimde kafalarının arkasında bir başlık, ellerini sabitleyecek bir nesne ve suni ışıklar altında uzunca süre hareketsiz durabilmek için müthiş bir ızdırap çekiyorlardı. Gabriel Garcia Marqueaz, Yüzyıllık Yalnızlık kitabında bunu çok güzel bir şekilde tasvir etmiştir. Kitapta yer alan bir ailenin yaşadığı kasaba uykusuzluk hastalığına yakalanır ve insanlar yavaş yavaş hafızalarını kaybetmeye başlarlar. Sonrasında çok zor durumda kalan insanlar kendilerini etrafa yazı yazarak ifade edebileceklerinin farkına varırlar. Kitapta da sözlü kültürden yazılı kültür dönemine geçişe yapılan gönderme dikkatleri çekmektedir. Sonrasında üzerinde çokça tartışılan ‘fotoğraf bellek yaratır mı, yaratmaz mı?’ sorusu ortaya çıkar. Herkesin bu konuda farklı görüşleri vardır elbet. Ancak ben şuna inanıyorum ki sözlü kültür daha güçlüdür. Çünkü söylenenleri unutmamak için hafızanı daha da zorlamak durumundasın. Yalnız bu, yazıda pek mümkün değildir. Sosyolojinin babası olarak anılan Senth Simon’unda uzunca bir süre yazıcılığını yapmış olduğu Auguste Comte, sosyolojik düşüncenin temellerini ondan öğrenmiştir. Simon henüz felsefi düşünceden çıkıp formel bir sosyolojik düşünceye geçememişken, Comte onun sayesinde geçebilmiştir. 1843 yılında Comte, “Pozitif Felsefeye Giriş” kitabının 3.cildinde Sosyoloji bilimini ilan etmiştir. Fotoğraf ilk çıkışında müthiş iddiaları olan bir alet değilken, sosyoloji müthiş iddiaları olan bir bilimdir."

W. Eugene Smith - The Wake Yıl: 1951
  Serkan Dora, fotoğraf ve sosyoloji üzerine yazdığı kitabına verdiği ismin nedenine değindi: “Auguste Comte’un ve devamındaki klasik sosyologların belki de en büyük hatası toplumsal yapıyı bir bütün olarak görmektir. İşte kitabımın “Büyüyen Fotoğraf, Küçülen Sosyoloji” başlığının da esprisi budur. Ortaya çıkan akademik bölünmüşlük sonuç itibariyle sosyolojiyi de bölüyor ve bunun sonucunda akademik bir ayrım olarak çeşitli sosyolojik dallar ortaya çıkıyor. Bazı sosyologlar ise bu bölünmüş sosyolojiyi soysuzluk olarak görse de bazıları bunun olması gereken bir şey olduğunu düşünüyor.”
  Konuşmacımız bizlere savaş fotoğrafçılığı hakkında bazı örnekler de aktardı: “En ünlü savaş fotoğrafı İspanyol İç Savaşı’nda Robert Capa tarafından çekilen vurulup düşen asker fotoğrafıdır. İlginçtir ki Suzan Sontag’ın kitaplarında bu konuya bir gönderme yapılır. Yazar: ‘Fotoğrafçılar belirli fotoğrafları çektikçe izleyici onlardan gördüğünün daha fazlasını ister. Yani insanların olaya olan duyarlılığı ile birlikte acıma duygusu da azalmaya başlar. Ancak yadsınamaz bir gerçekte, eğer fotoğrafçılar o savaş alanlarında bulunmasaydı bizler hiçbir şey göremezdik ve fikir sahibi olamazdık’
1860'lı yıllarda balonla havadan fotoğraf çeken ve bir nevi fotoğrafı yücelten ilk kişi olmuştur. Nadar'ın bu balonu yaparken Jules Verne'nin 'Balonla Beş Hafta' kitabından etkilendiği ve yine Jules Verne'nin 'Aya Seyahat' romanındaki Michael Arden karakterine ilham kaynağı olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda karikatürist olan Nadar yine ilk defa flaşla fotoğraf çekip yer altında suni ışığı kullanan ilk kişi olmuştur. 

  Dora ünlü fotoğraf sanatçısı Coşkun Aral ile bir sohbetinden de bahsetti: “Coşkun Aral ile aramızda bir sohbet geçmişti. Neredeyse önüne uçak düştüğü ve bunun fotoğrafçı açısından çok büyük bir şans olduğu hakkında konuşuyorduk. Şöyle bir soru yöneltildi: ‘Dijital mi , yoksa kimyasal analog dönem mi?’ Coşkun Aral şu cevabı verdi: O zamanlar fotoğraflar dijital olsaydı, kazandığımın on beş mislini kazanmış olabilirdim. Çünkü dijital sayesinde çalışmalarımı anında paylaşıp yayabilme imkânına sahip olurdum.  Ancak analogda durum bu şekilde işlemiyor. Fotoğraflarını belli yerlere ve belli bir süre içerisinde gönderebiliyorsun. Dijitalin hız anlamında ciddi bir katkısı var. Biraz da resimle fotoğrafın ilişkisi üzerinde durmak istiyorum. Walter Benjamin fotoğraf hakkında iyi şeyler söyleyen biri olarak Almanların kurduğu Frankurt Okulu’nun düşünürlerindendir. Benjamin fotoğrafın devrimci, ileri boyutlara taşınabileceğine inanan bir insandır. Fotoğraf çıktıktan sonra sanatın üzerindeki ağır hava kalktı. Çünkü sanat eseri bulunduğu yerde biriciktir ve tektir. Ama fotoğraf sayesinde sanatta demokratikleşmiştir’ düşüncesini savunmuştur. Fotoğraf resmin yönelimini de etkilemiştir. Fotoğraftan sonra ressamlar en gerçekçi görüntünün fotoğraf olduğu inancını desteklemiş ve gerçekçi resimden vazgeçmişlerdir. Doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimlerini yansıtmayı hedefleyen empresyonizm akımının öncüleri empresyonistler ‘hayat o kadar hızlandı ki, gerçeği yakalamak imkânsızlaştı, artık biz sadece hayatın izdüşümlerini görebiliyoruz.’ savını savunmuşlardır.”

Margaret Bourke - White / At the Time of the Lousville Flood  Yıl: 1937

 Konuşmacımız ilk sosyolog fotoğrafçılara da değindi: “Amerika’da ilk sosyolog fotoğrafçı olan Jacob Riis o dönem ülkenin en çok göç alan yerlerinden biri olan Chicago’nun fakir bir mahallesini fotoğraflamıştır. Ve bu fotoğraflar gazetede yayınlandıktan sonra tipik Amerikan tarzı olan mahalle düzeltilmiştir.  Diğer bir sosyolog fotoğrafçı ise çocuk işçileri fotoğraflayan Levis Hine’dır. Bu görüntüler gazetelerde yayınlandıktan sonra çocukların çalışması fotoğraf sayesinde kanunen yasaklanmıştır.  Bu da fotoğrafın tanık ve kanık olma yönünü ortaya çıkarmıştır.     
‘Büyüyen Fotoğraf, Küçülen Sosyoloji’ kitabımın kapağı üzerinde durmak gerekirse Margaret Bourke-White’a ait bir fotoğraftır. Fotoğraftaki billboard tipik bir beyaz Amerikan ailesini anlatmaktadır. Direksiyondaki baba ve güzel olan anne aileyi temsil etmektedir. Erkek ve kız çocuk ile birde süs köpeği de vardır. Kısacası tipik bir Amerikan rüyasıdır. Fakat sel baskını sonrası açlık seviyesine gelen siyahiler ekmek kuyruğuna girmişlerdir. Aslında bu fotoğrafta dünyadaki en büyük yaşam standardından bahsedilmiştir. Bourke-White tamda o standardı fotoğrafta bir tel örgüyle kesmiştir. Siyahların ve beyazların hayat ayrımlarının en iyi anlatıldığı ender fotoğraflardan biridir.”
  Serkan Dora fotoğraf tarihinde de akıllarda yer edinmiş ve önemli bir çalışma olarak kabul edilen Kevin Carter’ın Akbaba ve Çocuk fotoğrafı üzerinde de durarak konuşmasını sonlandırdı.



    İTALİK MİZANPAJ: 


Yazı: Seda Şakiroğlu  
Fotoğraf: İnternet Arşivi
İTALİK Dergisi - 18. Sayı
#italik  #TicaretFotograf





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder