7 Şubat 2015 Cumartesi

Ersin Alok ile Doğa Fotoğrafçılığı

 Fotoğrafçılık Kulübü Haftası kapsamında düzenlenen seminerlerin son durağında ise dünyaca tanınmış fotoğraf sanatçısı Ersin Alok üniversitemizin konuğu oldu. Doğa Fotoğrafçılığı’ndan ve dağ fotoğrafçısı olmanın gerektirdiği inceliklerden bahsederek etkileyici sunumunu bizlerle paylaştı. Yaptığı çalışmalar, gidip gördüğü ülkeler ve devam etmekte olan projeleri ile seyahatleri hakkında gözlemlerini anlattı. Ersin Alok arkeoloji, jeomorfoloji ve resim alanlarına da ilgisi olduğunu belirterek Doğa Fotoğrafçılığı’ nın gün ışığıyla başlayıp gün ışığı ile biten süreç içerisinde bir yol olduğunu söyledi. Doğa Fotoğrafçılığı ile insan arasında ki ilişkiden söz ederek konuşmasına başladı: “Doğayı tanımak ilk önce doğanın içindeki ışığı tanımaktır. Işık yoksa doğayı göremezsiniz. Fotoğrafta da en önemli etken ışıktır. Fotoğrafçı ışığı yorumlamasını bilen kişilerden biridir. Fotoğrafçının ışığı yorumlayabilmesi için fotoğrafın ana prensibi olan lekeyi bilmesi gerekmektedir. Bir fotoğraf yüzeyinde gördüğünüz her şey lekeler birlikteliğinden oluşur. Eğer leke yoksa ışıktan, ışık yoksa fotoğraftan söz edilemez. Işığın oluşmasında ise üç leke türünden bahsedebiliriz: koyu leke, açık leke ve orta leke. Bu üç leke birlikte kullanıldığında dört nokta arasındaki düzlem ve onun mimarisi fotoğrafın dengesini ve estetik kavramını ortaya çıkarır. İçinde estetik kavramı, mimari dokusu olmayan herhangi bir fotoğrafın pek de bir anlamı yoktur.


Fotoğrafta beyaz leke arka planı anlatır. Arka plan sonsuzluğa giden bir derinlik anlamındadır ve onun anlamı da fotoğrafın oluştuğu dünyayı anlatmasıdır. Fotoğrafta gri leke ise ana fikrin verildiği yerdir. Siyah leke ise sondur ve görseli sınırlar. Bu üç leke ile fotoğrafın anlamı oluşmaktadır. Bu da fotoğrafa ayrı bir değer katarak fotoğrafın mimarisini görmenizi sağlar.”
 Ersin Alok, Doğa Fotoğrafçılığı’nın en önemli noktalarından birinin fotoğrafın neyi anlatmak istediğini bilmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini devam ettirdi: “Doğa Fotoğrafçılığı’nda fotoğrafı çeken kişinin ne gördüğü önemlidir. Bu fotoğraf dalında en önemli konu fotoğrafı manual system içinde çekmektir. Neden manuel system diye sorarsanız fotoğraf değerlerini istediğiniz şekilde ayarlayabilir ve doğaya nasıl bakıyorsanız bunu fotoğrafta da aynı şekilde gösterebilirsiniz. Baktığınız doğada isteğe uygun görüşü hangi tonda yansıtmak istediğinize karar verebilir, çektiğiniz fotoğrafın nasıl bir amaca intikal etmesi gerektiğini belirleyebilirsiniz. Kısaca diyebiliriz ki Doğa Fotoğrafçılığı’ nda amaca yönelik fotoğrafın deklanşörüne basmış olmak önemlidir.”
Fotoğrafçı doğadaki her şeyin fotoğrafa hizmet edebileceğini söyledi:  “Doğada gördüğünüz her şey fotoğraf olabilir. Tabi bunun da belirli türevleri vardır. Mesela jeomorfolojik yapıda bir kayayı çekmek düşündüğümüzden daha da zordur. Fotoğrafı büyüttüğümüzde detayların kaybolmaması için makine farkınızın çok iyi olması gerekmektedir.


 Doğa fotoğrafının yaşaması için yeşille beslenmesi gerekir. Burada ki yeşil ile daha çok jeomorfolojik yapının dışında kalan bitkilerden söz edilmektedir. Fotoğrafta doğadan gelen en önemli kaynak ise var olan arkeolojik yapının kullanılmasıdır. Bir diğer önemli alan da yaşamla ilgili çalışmalardır. Mesela insanlar doğada hangi sembolleri kullanıyorlar? Baktığımızda eski çağlardan günümüze kadar tüm insanlık tarihinin semboller aracılığıyla yaşamlarını sürdürdüklerini görürüz.  Bu yüzden semboller insan hayatında önemli bir etkiye sahiptirler ve fotoğraf sembollerin bir araya gelerek anlam ifade ettiği bir dizi olarak ortaya çıkmaktadır. Çektiğiniz fotoğrafı masaya yatırdığınızda ortaya çıkan semboller bütünü ise size fotoğrafı gösterecektir.
Fotoğraf bir duygunun emilme meselesidir. Gördüğünüz bir şeyi fotoğrafta yaşatmak için verdiğiniz çaba, gayesine ulaşmış ise doğru bir iş yapmışsınız demektir.”


 Alok, Doğa Fotoğrafçılığı üzerine hazırlamış olduğu şiirsel sunumunun ardından dağlarda geçirdiği zaman dilimlerinden de şöyle bahsetti: “ Dağda her akan suyu içemezsiniz. O sırada yapılabilecek en güzel şey beş-on kare fotoğraf aldıktan sonra sırtında taşıdığın termostan bir yudum kahve içmektir. Mesela dağda ışıksız kaldığınızda artık yapabilecek hiçbir şeyiniz kalmamıştır.  Güneş batmış ama ay doğmamıştır. Gece çadırınızdan dışarıya çıktığınızda fotoğraf yoktur ama var olan sizsinizdir. Doğanın vahşiliğini işte o zaman hissetmeye başlarsınız.  Işık geldiğinde ise anlatmak istediğiniz konuyu size zaten gösterecektir. Sizin ise karar vermeniz gereken nokta konuyu hangi zaman diliminde çekmeniz gerektiğidir ve bilmeliyiz ki Doğa Fotoğrafçılığı’nda hata payı çok azdır.
 Neden dağlarda olduğumu sorarsanız cevabım şu olacaktır: ‘Beni etkileyen şeyi yaşamak için oradayım’ Aynı zamanda kendi içimde yaşadıklarımın yanında birde izleyenlere yaşatmak istediklerim vardır. Eğer ben, çektiğim fotoğraflarla içinizde ‘keşke bende orada olsaydım’ duygusunu uyandırabiliyorsam işimi tam anlamıyla yapmış sayılırım.”
 Sanatçımız, ‘İnsanlık tarihinin çok önemli bir konusu vardır, o da paylaşmak’ diyerek konuşmasını sonlandırdı: “İnsanın içinde bir hesaplaşma vardır ve tam da o noktada doğayla anlaşmaya varılır. İnsan doğayla ortaya çıkan anlaşmayı fotoğraf aracılığıyla da olsa paylaşmak ihtiyacı duyar. Fotoğraf duyguların paylaşılmasıdır.”


İTALİK MİZANPAJ:



Söyleşi: Seda Şakiroğlu  
İTALİK Dergisi - 20. Sayı
#italik  #TicaretFotograf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder