Adını safran bitkisinden alan ve Türkiye’nin önde
gelen turizm merkezlerinden biri haline gelen Safranbolu’dayız. Sizi itinayla
muhafaza edilmiş asırlık ahşap dokuları, sahip olduğu kültürel değerleri ve bir
tabloya bakıyorsunuz hissiyle bezeyecek eşsiz güzellikleriyle karşılayan bir
müze kent burası. Birbiri ardına açılan dar sokakları, yer yer düz ve engebeli
taş yolları, her köşede burnunuzu saran kahve kokuları ile dükkanlardan
uzatılan lokum ikramlarıyla hoş geldiniz derken, geziniz boyunca hoş zaman geçirmenizi
sağlayan bir kültür mozaiği. Gelin bu misafirperverlikten biz de nasibimizi
alıp Safranbolu’da bir gezintiye çıkalım.
Safranbolu adını mor
yapraklara ve üç parçalı turuncu tepeciklere ait olan safran adı verilen bir
bitkiden almış olup Batı Karadeniz Bölgesi’nde ki Karabük ilinin gelişmiş
ilçelerinden biridir. Safranbolu UNESCO tarafından 1994 yılında Dünya Kültür
Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir.
Kentin tarihinden
bahsedecek olursak, Antik Devir’de
tarihçi Homeros’un İlyada Destanı’nda geçen Paphlangonya bölgesinde yer
almaktadır. Safranbolu, tarih boyunca farklı isimlerle anılmıştır. Bizans
Dönemi’nde Dadybra, Selçuklular zamanında Zalifre, Osmanlılar zamanında Borglu,
ardından Zağfiran-ı Borlu, Zağfiranbolu ve Zafranbolu olarak isimlendirilmiş,
en son günümüzdeki hali olan Safranbolu’na dönüşmüştür. Ayrıca İpek Ticaret Yolu’da Safranbolu’dan
geçmektedir. Bu sebeple Safranbolu’nun yerleşimi biri kışlık diğeri yazlık
olarak biçimlendirilmiştir. Kışlık evlerin bulunduğu Kışlık Bölge çarşı olarak
isimlendirilmekte, daha çok ticaret yapılmakta; yazlık evlerin bulunduğu Yazlık
Bölge ise bağlar olarak isimlendirilmekte ve bahçeler bulunmaktadır.
Kibrit
Kutusundan Evler
Safranbolu’ya
girdiğimiz anda minyatürleri andıran ahşaptan evleri karşılıyor bizi. Safranbolu
denilince akla ilk gelen şeyin, neden bölgeye ait evler olduğunu şimdi daha da
iyi anlıyoruz. Yer yer beyaza boyanmış
ve farklı boylarda ki evler, art arda sıralanmış küçük kibrit kutularını
andırıyor. Evlerin mimari detayları ise hayranlık uyandıracak şekilde. Adeta
geleneksel Türk evi niteliğindeki bu yapılarda haremlik-selamlık düzeninin
bulunduğunu ve birçoğunun koruma altında olduğunu öğreniyoruz. Evlerin
yapımında kullanılan malzemelerin ise taş, kerpiç ve ahşap ağırlıklı olduğunu,
hemen hemen hepsinin taştan duvarlarla örülmüş küçük bir bahçesinin bulunduğunu
görüyoruz. Böylece ev dışarıya kapatılmış ve aile içinde koruma sağlanmış
oluyor. Yapıların dizilişini inceledikçe iç içe geçmemiş ve birbirinin
sınırlarına müdahale etmeyen bir düzenin olduğunu fark ediyoruz. Bu da herkesin
eşit bir şekilde sokakları kullanabilmesini mümkün kılmaktadır. Evlerin
kapılarında ise iki farklı tokmak bulunmaktadır. Bu tokmakların kullanım amacı
ise şudur: misafir kadınlar ve erkekler ayrı tokmakları kullanırlar ki
evdekiler kapıyı açmadan önce hazırlanabilsinler. Safranbolu sokaklarında
ilerledikçe bölgeye ait yapılar da bize eşlik ediyor ve ilk durağımız çarşının
tam ortasında bulunan bir kervansaray, Cinci Han oluyor.
Buranın 1645 yılında, Cinci Hoca lakabıyla tanınan Safranbolulu Kazasker Hüseyin Efendi
tarafından inşa ettirildiği bilinmektedir. Yapının içerisinde bir de hamam
bulunmaktadır. Bu yapıyı diğerlerinden özel kılan dayandığı efsane ve ihtişamlı
mimarisidir. Daha sonradan restore ettirilerek bugünkü haline gelmiş, kafelerin
de bulunduğu bir otel olarak hizmet vermeye başlamıştır. Cinci hamamı ise kadın ve erkeklere
ait iki bölümden oluşmakta, günümüzde de işlevini yerine getirmektedir. Şimdilerde konaklama amacıyla kullanılan bu
kervansaray otel, bölge ziyaretçileri tarafından hala ilgisini kaybetmemiştir. Bizde
Cinci Han’ı ziyaret ettikten sonra yönümüzü Safranbolu’nun ünlü Arastacılar
Çarşısı’na çeviriyoruz.
Arastacılar Çarşısı
Burası
Yemeniciler Çarşısı Arastası olarak da bilinmektedir. Farklı amaçlarla
kullanılan küçük dükkanlardan oluşan bu çarşının kuruluş amacının ise hemen
arkasında bulunan Köprülü Camii’nin masraflarını karşılamak olduğu
bilinmektedir. Bu çarşıda uzun bir müddet ayakkabıcılık faaliyetleri
yürütülmüştür. Günümüzde ise Arastacılar çarşısında yer alan birbirinden renkli
dükkanlarda, bölgeye özgü el işleri ve hediyelik eşyalar satılmaktadır. Bu
eşyalar nelerdir diye sorarsanız: ahşap oymalar, bölgesel giysiler, bakır
eşyalar, Safranbolu evlerinin maketleri, magnetler, odun kalemleri bunların bir
kısmıdır. Ayrıca resim atölyesi, cam ve boncuk işçiliği atölyesi vb. de yer
almaktadır. Çarşı içerisinde meşe
kömüründe pişirilen ve bölgeye has lokumla ikram edilen Türk Kahvesini
tadabileceğiniz kafeler bulunmaktadır. Gerek kahvesi gerekse sunumuyla adından
en çok söz ettireni ise Lonca olarak da bilinen Boncuk Kahve'dir. Bizde
Arastacılar Çarşısı’nda alışverişimizi yaptıktan ve su ile şerbet eşliğinde
kahvelerimizi yudumladıktan sonra Köprülü Mehmet Paşa Camii’ne doğru ilerliyoruz.
Safranbolu’nun
en büyük camisi olan Köprülü Mehmet Paşa Camii’ni özel kılan yönü de avlusunda bir güneş saatine ev sahipliği
yapmasıdır. Demir bir kafesin içinde korunan bu eser, mermer bir levha
üzerindeki uzunlu kısalı çizgilerden oluşmakta ve güneşin levhada oluşturduğu gölgeye
göre saatin kaç olduğu tahmin edilmektedir. Eserin saatin 19.yy ortalarından
kalma olduğu bilinmektedir. Bu güneş saatini de fotoğrafladıktan sonra Arastacılar
Çarşısı’ndan ilerleyerek bütün Safranbolu’yu kuşbakışı görebileceğiniz Hıdırlık
Tepesi’ne varıyoruz.
Hıdırlık
Seyir Tepesi’nde tüm Safranbolu yapıları ve sokakları gözlerinizin önüne
seriliyor. Geçmişte Hıdırellez kutlamaları ile asker uğurlamaları için kullanılan
ve iki noktadan giriş-çıkışı bulunan tepe de tarihin önemli isimlerinin
mezarları bulunmaktadır. Bu seyir terasında yerli ve yabancı ziyaretçilerin soluklanabilecekleri
bir çay bahçesi vardır. Hıdırlık Tepesi’nde Safranbolu halkının kendi
imkanlarıyla alarak orduya hediye
ettikleri Zafranbolu Uçağı’da sergilenmektedir.
Hıdırlık Tepesi’nden
ayrılarak, uğramadan gitmememiz gerektiğine dair sözlere kulak verip kendimizi,
Safranbolu merkeze 11 km uzaklıkta olan Yörük Köyü’nde buluyoruz. Yörük Köyü 1997 yılında gerçek bir
Türk-Türkmen köyü olması ve her yapının tarihte önemli bir geçmişe sahip olması
nedeniyle, Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.
Bir
Müze Köy: Yörük Köyü
Bu köy Safranbolu sokaklarının bir devamı
niteliğindedir diyebiliriz. Yapılanma olarak diğer köylerden farkı ise evlerin kümeler
halinde değil bitişik konaklar tipinde olması ve köyün ana yolu üzerinde
konumlandırılmasıdır. Ayrıca her evin kendine ait büyük bir alanı
bulunmaktadır. Köyde ki bazı yapılar diğerlerine göre daha uzun süredir kendini
korumakta olup, en eski yapı unvanına sahip ev ise Odabaşı Evidir. Çamaşırhanesi,
Sipahioğlu Konağı, Hacı Kavas ve Bekir Efendi Evleri, Ahşap Camii gibi bir çok
önemli yapısıyla Müze Köy olarak anılmaktadır.
Yörük Köy evlerinin
birçoğu kapaklı pencerelere ve cumba adı verilen küçük balkonlara sahiptir. Ayrıca
bazı evlerin saçaklarında, ev sahiplerinin önceden vurmuş oldukları geyik
boynuzları sallanmaktadır. Bu da bazı geleneklere göre çeşitli anlamlar ifade
etmektedir. Bunlardan biri de uğur getirmesi için asıldığı yönündedir. Ayrıca
evlerin birçoğunda kapıdaki tokmak ve kilitler haber verme amacıyla
kullanılmaktadır. Anahtar deliğinin yanında bir mandal bulunmaktadır. Bu mandal
yukarı çekilince birinci kilit, tekrar çekilince ikinci kilit açılmakta, üçüncü
kilitte anahtar ile açılmaktadır. Yine kapı tokmakları arasındaki ip ev
sahibine dair farklı anlamlara gelmektedir. İki tokmak arasındaki ip aşağı
sarkıyorsa ev sahibi evde, birbirine tek düğümle bağlanmışsa kısa süreliğine
dışarı çıktı, çift düğümle bağlanmışsa uzun süreli bir seyahate çıktı anlamına
gelmektedir.
Köyde konaklama imkânı
halkın misafirlere oda kiralaması şeklinde yapılmaktadır ancak Safranbolu’ya
yakın olması nedeniyle pek tercih edilmemektedir. Her köşede ise el yapımı
tarhana, kurutulmuş kekik ve nane, salçalar ile biber kuruları satan köylü
teyzelere rastlamak mümkündür. Ayrıca köyde misafirlerin hatıra amaçlı
alabilecekleri el işlerinin satıldığı küçük dükkanlar da bulunmaktadır. Bizde
bu dükkanları ziyaret ettikten sonra asma yapraklarıyla süslenmiş şirin mi
şirin bir köy evini andıran, çeşit çeşit gözlemeleriyle tanınmış Yörük
Sofrası'nda yemek molamızı veriyoruz. Ardınd Safranbolu’da son durağımız olan
Kristal Teras’a geçiyoruz.
Ayaklarınızı
Yerden Kesecek Kristal Teras
Kristal Teras bildiğimiz
seyir teraslarından ayrılmaktadır. Ayaklarınızı yere bastığınızı zannederken
yerden kesen teras, Tokatlı Kanyonu üzerinde bulunmaktadır. Yerden 80 metre
yükseklikte ve 11 metre genişliğinde olan bu cam seyir terası, manzarayı farklı
bir şekilde önünüze getirmektedir. 75 ton ağırlığı taşıyabilen terasın
katmanları 3 cm kalınlığında, 3 parça camın bir araya gelmesiyle
oluşturulmuştur. Güvenlik nedeniyle bir seferde sadece 30 kişi üzerinde bulunabilmektedir.
Turistlerin de en çok ilgi gösterdiği yerin burası olduğu bilinmektedir. Biz de
Kristal Teras üzerinden Tokatlı Kanyonu’nun eşsiz manzarasını fotoğraflayarak
ayrılıyoruz ve gezimizi sonlandırıyoruz.
Gittiğinizde keman dinletisiyle
selamlanacağınız ve kömürde pişmiş kahve kokulu sokaklarında dilediğinizce
kaybolabileceğiniz, yabancılık nedir bilmeyeceğiniz bir yer Safranbolu. Tarihi
ile sizi kendine hayran bırakırken ayaküstü sohbetleri ve yerlilerinden dinleyeceğiniz
efsaneler de cabası. Ayrıca eminim ki rengarenk çarşısından alacağınız
Safranbolu maketi de çalışma masanıza çok yakışacak. Bir hediye de benim için
almayı unutmayın.
Haber, Fotoğraf ve Tasarım: Seda Şakiroğlu
İTALİK Dergisi - 21. Sayı
#italik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder