7 Şubat 2015 Cumartesi

SAFRAN ÇİÇEĞİNDEN MİRAS KALAN KENT: SAFRANBOLU

  Adını safran bitkisinden alan ve Türkiye’nin önde gelen turizm merkezlerinden biri haline gelen Safranbolu’dayız. Sizi itinayla muhafaza edilmiş asırlık ahşap dokuları, sahip olduğu kültürel değerleri ve bir tabloya bakıyorsunuz hissiyle bezeyecek eşsiz güzellikleriyle karşılayan bir müze kent burası. Birbiri ardına açılan dar sokakları, yer yer düz ve engebeli taş yolları, her köşede burnunuzu saran kahve kokuları ile dükkanlardan uzatılan lokum ikramlarıyla hoş geldiniz derken, geziniz boyunca hoş zaman geçirmenizi sağlayan bir kültür mozaiği. Gelin bu misafirperverlikten biz de nasibimizi alıp Safranbolu’da bir gezintiye çıkalım.


  Safranbolu adını mor yapraklara ve üç parçalı turuncu tepeciklere ait olan safran adı verilen bir bitkiden almış olup Batı Karadeniz Bölgesi’nde ki Karabük ilinin gelişmiş ilçelerinden biridir. Safranbolu UNESCO tarafından 1994 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir.     
Kentin tarihinden bahsedecek olursak,  Antik Devir’de tarihçi Homeros’un İlyada Destanı’nda geçen Paphlangonya bölgesinde yer almaktadır. Safranbolu, tarih boyunca farklı isimlerle anılmıştır. Bizans Dönemi’nde Dadybra, Selçuklular zamanında Zalifre, Osmanlılar zamanında Borglu, ardından Zağfiran-ı Borlu, Zağfiranbolu ve Zafranbolu olarak isimlendirilmiş, en son günümüzdeki hali olan Safranbolu’na dönüşmüştür.  Ayrıca İpek Ticaret Yolu’da Safranbolu’dan geçmektedir. Bu sebeple Safranbolu’nun yerleşimi biri kışlık diğeri yazlık olarak biçimlendirilmiştir. Kışlık evlerin bulunduğu Kışlık Bölge çarşı olarak isimlendirilmekte, daha çok ticaret yapılmakta; yazlık evlerin bulunduğu Yazlık Bölge ise bağlar olarak isimlendirilmekte ve bahçeler bulunmaktadır.


Kibrit Kutusundan Evler
Safranbolu’ya girdiğimiz anda minyatürleri andıran ahşaptan evleri karşılıyor bizi. Safranbolu denilince akla ilk gelen şeyin, neden bölgeye ait evler olduğunu şimdi daha da iyi anlıyoruz.  Yer yer beyaza boyanmış ve farklı boylarda ki evler, art arda sıralanmış küçük kibrit kutularını andırıyor. Evlerin mimari detayları ise hayranlık uyandıracak şekilde. Adeta geleneksel Türk evi niteliğindeki bu yapılarda haremlik-selamlık düzeninin bulunduğunu ve birçoğunun koruma altında olduğunu öğreniyoruz. Evlerin yapımında kullanılan malzemelerin ise taş, kerpiç ve ahşap ağırlıklı olduğunu, hemen hemen hepsinin taştan duvarlarla örülmüş küçük bir bahçesinin bulunduğunu görüyoruz. Böylece ev dışarıya kapatılmış ve aile içinde koruma sağlanmış oluyor. Yapıların dizilişini inceledikçe iç içe geçmemiş ve birbirinin sınırlarına müdahale etmeyen bir düzenin olduğunu fark ediyoruz. Bu da herkesin eşit bir şekilde sokakları kullanabilmesini mümkün kılmaktadır. Evlerin kapılarında ise iki farklı tokmak bulunmaktadır. Bu tokmakların kullanım amacı ise şudur: misafir kadınlar ve erkekler ayrı tokmakları kullanırlar ki evdekiler kapıyı açmadan önce hazırlanabilsinler. Safranbolu sokaklarında ilerledikçe bölgeye ait yapılar da bize eşlik ediyor ve ilk durağımız çarşının tam ortasında bulunan bir kervansaray, Cinci Han oluyor.



 Buranın 1645 yılında, Cinci Hoca lakabıyla tanınan Safranbolulu Kazasker Hüseyin Efendi tarafından inşa ettirildiği bilinmektedir. Yapının içerisinde bir de hamam bulunmaktadır. Bu yapıyı diğerlerinden özel kılan dayandığı efsane ve ihtişamlı mimarisidir. Daha sonradan restore ettirilerek bugünkü haline gelmiş, kafelerin de bulunduğu bir otel olarak hizmet vermeye başlamıştır.  Cinci hamamı ise kadın ve erkeklere ait iki bölümden oluşmakta, günümüzde de işlevini yerine getirmektedir. Şimdilerde konaklama amacıyla kullanılan bu kervansaray otel, bölge ziyaretçileri tarafından hala ilgisini kaybetmemiştir. Bizde Cinci Han’ı ziyaret ettikten sonra yönümüzü Safranbolu’nun ünlü Arastacılar Çarşısı’na çeviriyoruz.



Arastacılar Çarşısı
Burası Yemeniciler Çarşısı Arastası olarak da bilinmektedir. Farklı amaçlarla kullanılan küçük dükkanlardan oluşan bu çarşının kuruluş amacının ise hemen arkasında bulunan Köprülü Camii’nin masraflarını karşılamak olduğu bilinmektedir. Bu çarşıda uzun bir müddet ayakkabıcılık faaliyetleri yürütülmüştür. Günümüzde ise Arastacılar çarşısında yer alan birbirinden renkli dükkanlarda, bölgeye özgü el işleri ve hediyelik eşyalar satılmaktadır. Bu eşyalar nelerdir diye sorarsanız: ahşap oymalar, bölgesel giysiler, bakır eşyalar, Safranbolu evlerinin maketleri, magnetler, odun kalemleri bunların bir kısmıdır. Ayrıca resim atölyesi, cam ve boncuk işçiliği atölyesi vb. de yer almaktadır.  Çarşı içerisinde meşe kömüründe pişirilen ve bölgeye has lokumla ikram edilen Türk Kahvesini tadabileceğiniz kafeler bulunmaktadır. Gerek kahvesi gerekse sunumuyla adından en çok söz ettireni ise Lonca olarak da bilinen Boncuk Kahve'dir. Bizde Arastacılar Çarşısı’nda alışverişimizi yaptıktan ve su ile şerbet eşliğinde kahvelerimizi yudumladıktan sonra Köprülü Mehmet Paşa Camii’ne doğru ilerliyoruz. 




  Safranbolu’nun en büyük camisi olan Köprülü Mehmet Paşa Camii’ni özel kılan yönü de  avlusunda bir güneş saatine ev sahipliği yapmasıdır. Demir bir kafesin içinde korunan bu eser, mermer bir levha üzerindeki uzunlu kısalı çizgilerden oluşmakta ve güneşin levhada oluşturduğu gölgeye göre saatin kaç olduğu tahmin edilmektedir. Eserin saatin 19.yy ortalarından kalma olduğu bilinmektedir. Bu güneş saatini de fotoğrafladıktan sonra Arastacılar Çarşısı’ndan ilerleyerek bütün Safranbolu’yu kuşbakışı görebileceğiniz Hıdırlık Tepesi’ne varıyoruz.
  Hıdırlık Seyir Tepesi’nde tüm Safranbolu yapıları ve sokakları gözlerinizin önüne seriliyor. Geçmişte Hıdırellez kutlamaları ile asker uğurlamaları için kullanılan ve iki noktadan giriş-çıkışı bulunan tepe de tarihin önemli isimlerinin mezarları bulunmaktadır. Bu seyir terasında yerli ve yabancı ziyaretçilerin soluklanabilecekleri bir çay bahçesi vardır. Hıdırlık Tepesi’nde Safranbolu halkının kendi imkanlarıyla alarak orduya hediye ettikleri Zafranbolu Uçağı’da sergilenmektedir.
Hıdırlık Tepesi’nden ayrılarak, uğramadan gitmememiz gerektiğine dair sözlere kulak verip kendimizi, Safranbolu merkeze 11 km uzaklıkta olan Yörük Köyü’nde buluyoruz.  Yörük Köyü 1997 yılında gerçek bir Türk-Türkmen köyü olması ve her yapının tarihte önemli bir geçmişe sahip olması nedeniyle, Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.


Bir Müze Köy: Yörük Köyü
 Bu köy Safranbolu sokaklarının bir devamı niteliğindedir diyebiliriz. Yapılanma olarak diğer köylerden farkı ise evlerin kümeler halinde değil bitişik konaklar tipinde olması ve köyün ana yolu üzerinde konumlandırılmasıdır. Ayrıca her evin kendine ait büyük bir alanı bulunmaktadır. Köyde ki bazı yapılar diğerlerine göre daha uzun süredir kendini korumakta olup, en eski yapı unvanına sahip ev ise Odabaşı Evidir. Çamaşırhanesi, Sipahioğlu Konağı, Hacı Kavas ve Bekir Efendi Evleri, Ahşap Camii gibi bir çok önemli yapısıyla Müze Köy olarak anılmaktadır.
  Yörük Köy evlerinin birçoğu kapaklı pencerelere ve cumba adı verilen küçük balkonlara sahiptir. Ayrıca bazı evlerin saçaklarında, ev sahiplerinin önceden vurmuş oldukları geyik boynuzları sallanmaktadır. Bu da bazı geleneklere göre çeşitli anlamlar ifade etmektedir. Bunlardan biri de uğur getirmesi için asıldığı yönündedir. Ayrıca evlerin birçoğunda kapıdaki tokmak ve kilitler haber verme amacıyla kullanılmaktadır. Anahtar deliğinin yanında bir mandal bulunmaktadır. Bu mandal yukarı çekilince birinci kilit, tekrar çekilince ikinci kilit açılmakta, üçüncü kilitte anahtar ile açılmaktadır. Yine kapı tokmakları arasındaki ip ev sahibine dair farklı anlamlara gelmektedir. İki tokmak arasındaki ip aşağı sarkıyorsa ev sahibi evde, birbirine tek düğümle bağlanmışsa kısa süreliğine dışarı çıktı, çift düğümle bağlanmışsa uzun süreli bir seyahate çıktı anlamına gelmektedir.
Köyde konaklama imkânı halkın misafirlere oda kiralaması şeklinde yapılmaktadır ancak Safranbolu’ya yakın olması nedeniyle pek tercih edilmemektedir. Her köşede ise el yapımı tarhana, kurutulmuş kekik ve nane, salçalar ile biber kuruları satan köylü teyzelere rastlamak mümkündür. Ayrıca köyde misafirlerin hatıra amaçlı alabilecekleri el işlerinin satıldığı küçük dükkanlar da bulunmaktadır. Bizde bu dükkanları ziyaret ettikten sonra asma yapraklarıyla süslenmiş şirin mi şirin bir köy evini andıran, çeşit çeşit gözlemeleriyle tanınmış Yörük Sofrası'nda yemek molamızı veriyoruz. Ardınd Safranbolu’da son durağımız olan Kristal Teras’a geçiyoruz.  


Ayaklarınızı Yerden Kesecek Kristal Teras
Kristal Teras bildiğimiz seyir teraslarından ayrılmaktadır. Ayaklarınızı yere bastığınızı zannederken yerden kesen teras, Tokatlı Kanyonu üzerinde bulunmaktadır. Yerden 80 metre yükseklikte ve 11 metre genişliğinde olan bu cam seyir terası, manzarayı farklı bir şekilde önünüze getirmektedir. 75 ton ağırlığı taşıyabilen terasın katmanları 3 cm kalınlığında, 3 parça camın bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Güvenlik nedeniyle bir seferde sadece 30 kişi üzerinde bulunabilmektedir. Turistlerin de en çok ilgi gösterdiği yerin burası olduğu bilinmektedir. Biz de Kristal Teras üzerinden Tokatlı Kanyonu’nun eşsiz manzarasını fotoğraflayarak ayrılıyoruz ve gezimizi sonlandırıyoruz.
  Gittiğinizde keman dinletisiyle selamlanacağınız ve kömürde pişmiş kahve kokulu sokaklarında dilediğinizce kaybolabileceğiniz, yabancılık nedir bilmeyeceğiniz bir yer Safranbolu. Tarihi ile sizi kendine hayran bırakırken ayaküstü sohbetleri ve yerlilerinden dinleyeceğiniz efsaneler de cabası. Ayrıca eminim ki rengarenk çarşısından alacağınız Safranbolu maketi de çalışma masanıza çok yakışacak. Bir hediye de benim için almayı unutmayın.


Haber, Fotoğraf ve Tasarım: Seda Şakiroğlu
İTALİK Dergisi - 21. Sayı
#italik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder