Adını bir çizgi filmden alan ve müziklerinde içten geleni ön planda tutan bir grup Pilli Bebek. Amatör ses kayıtlarıyla müziğe başlayan ve ardından ‘Uyandırmadan’ albümleri ile kendi müzik alanlarını oluşturan bir grup Ankaralı düşünün. İlk albümlerinden uzun bir süre sonra ikinci albümleri ‘Olsun’ ile farklı duygulara bürünen parçalar ve daha geniş bir dinleyici kitlesi. Kullandığı formlar ile doğalı yakalayan ve tüm parçalarında bunu hissettiren Pilli Bebek Grubu’nun solisti Cem Kısmet ile birlikteyiz.
1. Biraz
geçmişe gidelim dilerseniz. Pilli Bebek’ten önce neler yapıyordunuz?
Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde iken Ahmet
Başbağlar ile kantinde birbirimize sürekli bir şeyler çalıyorduk. Sonra müzik
alanın yakın görüşmelerimiz başladı. Arkadaş ortamlarında amatör kayıtlar
yapmaya başladık. Ailem de müzikle ilgileniyordu. Dedem keman, babam akordiyon
ve mızıka, abim ise piyano çalıyordu. Müzik dolu bir ortamda yetişen ben ise küçük
yaşta ilk bestelerimi yapmaya başlamıştım. Sonrasında da izlediğim yol müzik
oldu.
2.
Her grup gibi sizin de isminizin bir oluşum hikâyesi vardır ve oldukça ilginç
olsa gerek. Pilli Bebek ismi nereden geliyor?
Pilli Bebek kulağa çok sempatik gelen bir
isimdir. 60’ ların sonlarına doğru ''Torchy the Battery Boy'' adlı Fransa yapımı
bir çizgi film vardı. Bu çizgi film döneminin ilk olma özelliğini taşıdığı için
büyük yankı uyandırmıştı. ''Torchy the Battery Boy'' döneminin sıcaklığı içinde
de farklı bir anlam katıyordu. Bizim de çocukluğumuz televizyon karşısında bu
çizgi filmi izlemekle geçti. Bu yüzden grubumuz adını ‘Pilli Bebek Torchy’den almış
oldu.
3.
Türkiye’de rock müziği denilince akla ilk olarak Ankaralı gruplar geliyor.
Ancak Pilli Bebek Ankara’da da kendi müzik tarzına ait yeni bir alan yaratmıştır.
Aslında Ankara’da oluşan gruplar kavramını da besleyen Pilli Bebek’tir demek ne
kadar doğru olur?
Ankara’ya 90’lı yıllarda gittim. Amerikan
kültürüne yakın şekilde çalanların yanında sadece cover yapanlar da vardı.
Dolayısıyla onlardan müzisyenlik adına alt bilincime kattığım şeyler de
muhakkak olmuştur. 91-92 yıllarında Ankara/Sakarya’da ilk grup soundu ile
çalmaya başladığımızda, henüz bizim gibi bir tane grup bile çalmıyordu. Haliyle
biz oradaki insanlara
bestelerimiz ve soundlarımız
ile daha farklı gelmiştik. Bu yüzden bizden sonra gelen gruplar üzerinde de
ister istemez bir etki yaratmışızdır diye düşünüyorum.
4.
Pilli Bebek yaptığı parçalarla dinleyenlerini kendine bağlayan bir gruptur.
Yaptığınız müzik tarzını özellikle sizden sonra türeyen müzik gruplarından
ayıran ve belirgin kılan nedir?
Alttan, doğadan gelen bir müzik anlayışını
benimsediğimizi söyleyebilirim. Hemen albüm çıkaralım ve tanınalım gibi bir
derdimiz yoktu, hiçbir zaman olmadı da. Bizim için canlı müzik yapmak daha önemliydi.
Ne zaman ki dinleyenler bizden bir şeyler bekler hale geldiler, biz de albüm
çalışmalarına başladık. Grubun kurulması 1994, albümün hazırlanması 1999,
piyasaya çıkması ise 2000’ li yılları buldu. Bildiğim kadarıyla bizim gibi yedi
yıllık periyodlar ile albüm yapıp hala ayakta durmayı başarabilen bir grup
olmadı.
5.
Pilli Bebek kendi benliğini ve özgünlüğünü de kendi oluşturan bir gruptur. Peki
size göre bir grubun benliğini oluşturamamasına sebep olarak piyasa amaçlı
müzikten bahsedebilir miyiz?
Piyasa müziği tabi ki vardır. İlk çıktığımız
yıllarda kulüp ile medya piyasasını birbirinden ayırmak gerekiyordu. Bu
günümüzde hâlâ da geçerlidir. Medya üzerinden piyasa müziği yapılmaya
çalışıldığı zaman, zaten yapılan işin kıssaları bellidir. Geri dönüş mantığıyla
bakarsak halkta kendine sunulanı istemektedir. Bence halk adına karar vermek
doğru değildir ve bir kişinin milyonlarca kişi adına karar vermesi erk
kafasıdır. Pilli Bebek olarak kulüp endüstrisi üzerinden ilerlerken piyasa
müziğine uzak kalmaya çalıştık. Ancak bir şekilde piyasa müziğine de dokunmuş
olduk.
6.
Doksanlı yıllardan günümüze kadar süre gelen parçaları ile Pilli Bebek’ in
müziği hangi virajlardan geçmiştir?
Hepimiz dönüşüm geçirdik. Ama Pilli Bebek’ten
önce Trabzon’da Ganita adlı bir grubumuz vardı. Kendimize şunu sorduk: “Biz bu
işi nerede yapabiliriz?” Dolayısıyla Pilli Bebek Ankara’da ki ilk
virajlarımızdan birisi oldu.
O dönemlerde yapılması
için bir iş getirildiğinde bunun belli noktaları vardı. Kıyafetlerinden
konuşmana kadar her şeyin belli bir çatı altında toplanması gerekiyordu.
Böylece var olan benlikten de uzaklaşılıyordu. Biz grup olarak bundan hep bir
adım ötede durmaya çalıştık.
Ekibimizde
değişiklikler olmasına rağmen ben hala devam ediyorum. Dolayısıyla bana inanan,
benimle bu işte vücut bulmak isteyen insanlar da bunun içine dahil oluyorlar. Ama
ben bu iç çatışmaları grubun geçirdiği bir viraj olarak görmüyorum. Çünkü
kişisel durumlar müzik adına bir şey ifade etmiyor.
7.
Sizden sonra türeyen müzik grupları da vardı. Peki siz ilk çıktığınız
dönemlerde tek başınıza, hiç kimseye
bağlanmadan nasıl tutunabildiniz?
Bunun için müzisyenin mutlaka tahammül
taşıması gerekmektedir. Ben tahammülü yüksek bir insanım. Çalışmalarımı da tahammülüme
ve kararlılığıma bağlıyorum. Çok az bir kitleyle yola çıktık ancak bizim için
önemli olan yaptığımız işin güzelliği ve bizim de bundan memnun kalmamızdı.
8.
Grup olarak hâlâ koruduğunuzu düşündüğünüz değerler nelerdir? Felsefemiz şu
şekildedir diyebilir misiniz?
Temel olarak yabancılaşma ve yozlaşma karşıtı
bir insan olduğumu söyleyebilirim. Dil, kültür, felsefe, tarih, bilim, sanat benim
için önemli başlıklardır. Dolayısıyla her zaman sahiplendiğimi korumaya
çalışmışımdır.
Çok genç yaşta bir
müzik grubu kurdum. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin Müzik Bölümü’nden Gazi
Üniversitesi Müzik Bölümü’ne geçiş yaptım. Ankara’ya gittikten sonra geçen
süreç benim için daha iyi oldu. Kullandığımız soundlar ile ilk albümünü yapan ve
orada sahneye çıkan ilk prodüksiyon biz olduk. Bizden sonrakiler ise belki de
farklı kulvarlarda ilerlediler.
9.
Doksanlı yılların başından beri var olan bir grupken Behzat Ç dizi müzikleriyle
sesinizi daha geniş kitlelere duyurdunuz. Bir nevi dizinin sesi siz oldunuz. Bu
konuda neler söylersiniz?
Senarist, müzisyen ve yönetmen birbirine
paralel çalışan kişilerdir. Bu süreçte senarist ve yönetmenle sürekli birlikte
çalıştık. Bunun yanında özellikle görüntü üzerine uygulanan müzik çok
önemlidir. Bir nevi işitsel tasarım işidir. Behzat Ç, Pilli Bebek’in sesini
duyurmasında ve var olan formlarını başka bir yapıma uygulayarak farkındalık
oluşturmasında büyük katkı sağlamıştır.
10.
İlk albümden sonra sakin geçen bir aranın ardından “Olsun” ile sağlam bir dönüş yaptınız. İkinci
albümde elde ettiğiniz başarı hakkında neler söylemek istersiniz?
90’ ların ortasına doğru yaptığımız
kayıtlardan bir aranje fikri oluştu. ‘Uyandırmadan’ albümündeki parçalara hiç
dokunmadık ve ilk haliyle kalmasına özen gösterdik. ‘Olsun’ da ise bu duygusal
bariyer biraz kırıldı. ‘Olsun’da da eski şarkılara yer verilmesine rağmen
‘Uyandırmadan’ albümü yapıldığı yılların başındaki aranje fikirlerine sadık
kaldı.
11.
Sözler ve müzik birlikteliğinin nasıl sağlandığı da merak konusu. Parçalarınızın
oluşum aşaması nasıl ilerliyor? Bu süreçte özellikle bağlı kaldığınız noktalar
varsa nelerdir?
Kullandığımız Türkçe’nin içinde edebiyatın
kendi ses dizimleri ve bu dizimler arasında bir melodi vardır. Yani bir metni
okurken aslında birçok şeyi birlikte yaparsınız. Burada sesin sizi yakalaması
en önemli noktalardan biridir. Ben de bu farklı sesleri edebiyat üzerinden
kurgulayarak müzikle oluşturmaya çalıyorum.
Birde grubumuzla aynı
yolda ilerleyen barkarol tarzı var. Biz barkarolün çatısını içten geldiği gibi,
belli formlara bağlı kalmadan, doğaçlama söylenen olarak belirlemiştik.
Venedikli gondolcuların kullandığı denizci şarkıları da diyebiliriz. Ama bir
süre sonra bunlarında formları oluşmuştur. Örneğin günümüzdeki türkü formu
gibi. Aslında barkarol da o formların oluşmaya başlamamış halidir. Bu yönüyle
bize de biraz sıcak gelmişti.
12.
Albümleriniz yokken performanslarıyla kendini gösteren üretken bir gruptunuz.
Uzun aralarla çıkardığınız albümler için aslında “görünürde olanın yüzü” demek
doğru mudur?
Aslında var olan şeylerin belli bir duygu
kesiti altında kayıta alınmasıdır diyebiliriz. Çünkü o duygu aralığı zaman
zaman değişebilir.
Bizim için
sahnelerimizin küçük ya da büyük oluşu o kadar bağlayıcı bir kriter değildir.
Sahne aldığımız ortam dinleyiciden aldığımız enerji önemlidir. Ama şunu da
unutmayalım ki dinleyici de enerjisini sanatçıdan alır. Bu durumda paralel bir
akıştan söz edebiliriz.
13. Müziğe başlarken illa ki size ilham veren,
örnek aldığınız kişiler ve müzik türleri olmuştur. Ne tür müziklerden
beslendiniz?
Felsefi olarak da insanın bulunduğu konumu
tek başına veya sadece kendisi üzerinden açıklamaya çalışması zaten yanlıştır.
Dolayısıyla biz bugüne kadar neleri dinlemiş, okumuş, görmüş ve yaşamışsak
onları dile getiriyoruz. Yani en temel mantığımız bu. Çünkü üzerinde durmamız
gereken sadece müzik değil çok fazla şey var. Dinlediğimiz müziklerde de farklı
formlardan bahsedebiliriz.
14.
Son olarak gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?
Edebiyatla da yakından ilgiliyim. 1 saatlik
bir şiir senfonisi çalışmam var. Bunun yanında yeni Pilli Bebek albümü çalışmalarımız
devam ediyor. Film müziklerine de aynı şekilde devam ediyoruz.
Sevgili Cem Kısmet’e yoğun temposunda özellikle bize de yer verdiği için teşekkür ederim.
Röportaj: Seda Şakiroğlu
Fotoğraf: Gökçe Tekbıyık, Pilli Bebek Arşivi
İTALİK Dergisi - 20. Sayı (2014)
#italik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder