7 Şubat 2015 Cumartesi

Doğal Formlar, Farklı Müzik. Bir Ankara Grubu: Pilli Bebek



Adını bir çizgi filmden alan ve müziklerinde içten geleni ön planda tutan bir grup Pilli Bebek. Amatör ses kayıtlarıyla müziğe başlayan ve ardından ‘Uyandırmadan’ albümleri ile kendi müzik alanlarını oluşturan bir grup Ankaralı düşünün. İlk albümlerinden uzun bir süre sonra ikinci albümleri ‘Olsun’ ile farklı duygulara bürünen parçalar ve daha geniş bir dinleyici kitlesi. Kullandığı formlar ile doğalı yakalayan ve tüm parçalarında bunu hissettiren Pilli Bebek Grubu’nun solisti Cem Kısmet ile birlikteyiz.



1. Biraz geçmişe gidelim dilerseniz. Pilli Bebek’ten önce neler yapıyordunuz?
  Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde iken Ahmet Başbağlar ile kantinde birbirimize sürekli bir şeyler çalıyorduk. Sonra müzik alanın yakın görüşmelerimiz başladı. Arkadaş ortamlarında amatör kayıtlar yapmaya başladık. Ailem de müzikle ilgileniyordu. Dedem keman, babam akordiyon ve mızıka, abim ise piyano çalıyordu. Müzik dolu bir ortamda yetişen ben ise küçük yaşta ilk bestelerimi yapmaya başlamıştım. Sonrasında da izlediğim yol müzik oldu.

2. Her grup gibi sizin de isminizin bir oluşum hikâyesi vardır ve oldukça ilginç olsa gerek. Pilli Bebek ismi nereden geliyor?
  Pilli Bebek kulağa çok sempatik gelen bir isimdir. 60’ ların sonlarına doğru ''Torchy the Battery Boy'' adlı Fransa yapımı bir çizgi film vardı. Bu çizgi film döneminin ilk olma özelliğini taşıdığı için büyük yankı uyandırmıştı. ''Torchy the Battery Boy'' döneminin sıcaklığı içinde de farklı bir anlam katıyordu. Bizim de çocukluğumuz televizyon karşısında bu çizgi filmi izlemekle geçti. Bu yüzden grubumuz adını ‘Pilli Bebek Torchy’den almış oldu.



3. Türkiye’de rock müziği denilince akla ilk olarak Ankaralı gruplar geliyor. Ancak Pilli Bebek Ankara’da da kendi müzik tarzına ait yeni bir alan yaratmıştır. Aslında Ankara’da oluşan gruplar kavramını da besleyen Pilli Bebek’tir demek ne kadar doğru olur? 
  Ankara’ya 90’lı yıllarda gittim. Amerikan kültürüne yakın şekilde çalanların yanında sadece cover yapanlar da vardı. Dolayısıyla onlardan müzisyenlik adına alt bilincime kattığım şeyler de muhakkak olmuştur. 91-92 yıllarında Ankara/Sakarya’da ilk grup soundu ile çalmaya başladığımızda, henüz bizim gibi bir tane grup bile çalmıyordu. Haliyle biz oradaki insanlara
bestelerimiz ve soundlarımız ile daha farklı gelmiştik. Bu yüzden bizden sonra gelen gruplar üzerinde de ister istemez bir etki yaratmışızdır diye düşünüyorum.

4. Pilli Bebek yaptığı parçalarla dinleyenlerini kendine bağlayan bir gruptur. Yaptığınız müzik tarzını özellikle sizden sonra türeyen müzik gruplarından ayıran ve belirgin kılan nedir?
  Alttan, doğadan gelen bir müzik anlayışını benimsediğimizi söyleyebilirim. Hemen albüm çıkaralım ve tanınalım gibi bir derdimiz yoktu, hiçbir zaman olmadı da. Bizim için canlı müzik yapmak daha önemliydi. Ne zaman ki dinleyenler bizden bir şeyler bekler hale geldiler, biz de albüm çalışmalarına başladık. Grubun kurulması 1994, albümün hazırlanması 1999, piyasaya çıkması ise 2000’ li yılları buldu. Bildiğim kadarıyla bizim gibi yedi yıllık periyodlar ile albüm yapıp hala ayakta durmayı başarabilen bir grup olmadı.


5. Pilli Bebek kendi benliğini ve özgünlüğünü de kendi oluşturan bir gruptur. Peki size göre bir grubun benliğini oluşturamamasına sebep olarak piyasa amaçlı müzikten bahsedebilir miyiz?
  Piyasa müziği tabi ki vardır. İlk çıktığımız yıllarda kulüp ile medya piyasasını birbirinden ayırmak gerekiyordu. Bu günümüzde hâlâ da geçerlidir. Medya üzerinden piyasa müziği yapılmaya çalışıldığı zaman, zaten yapılan işin kıssaları bellidir. Geri dönüş mantığıyla bakarsak halkta kendine sunulanı istemektedir. Bence halk adına karar vermek doğru değildir ve bir kişinin milyonlarca kişi adına karar vermesi erk kafasıdır. Pilli Bebek olarak kulüp endüstrisi üzerinden ilerlerken piyasa müziğine uzak kalmaya çalıştık. Ancak bir şekilde piyasa müziğine de dokunmuş olduk.

6. Doksanlı yıllardan günümüze kadar süre gelen parçaları ile Pilli Bebek’ in müziği hangi virajlardan geçmiştir?
  Hepimiz dönüşüm geçirdik. Ama Pilli Bebek’ten önce Trabzon’da Ganita adlı bir grubumuz vardı. Kendimize şunu sorduk: “Biz bu işi nerede yapabiliriz?” Dolayısıyla Pilli Bebek Ankara’da ki ilk virajlarımızdan birisi oldu.
O dönemlerde yapılması için bir iş getirildiğinde bunun belli noktaları vardı. Kıyafetlerinden konuşmana kadar her şeyin belli bir çatı altında toplanması gerekiyordu. Böylece var olan benlikten de uzaklaşılıyordu. Biz grup olarak bundan hep bir adım ötede durmaya çalıştık.
Ekibimizde değişiklikler olmasına rağmen ben hala devam ediyorum. Dolayısıyla bana inanan, benimle bu işte vücut bulmak isteyen insanlar da bunun içine dahil oluyorlar. Ama ben bu iç çatışmaları grubun geçirdiği bir viraj olarak görmüyorum. Çünkü kişisel durumlar müzik adına bir şey ifade etmiyor.


7. Sizden sonra türeyen müzik grupları da vardı. Peki siz ilk çıktığınız dönemlerde tek başınıza,  hiç kimseye bağlanmadan nasıl tutunabildiniz?
  Bunun için müzisyenin mutlaka tahammül taşıması gerekmektedir. Ben tahammülü yüksek bir insanım. Çalışmalarımı da tahammülüme ve kararlılığıma bağlıyorum. Çok az bir kitleyle yola çıktık ancak bizim için önemli olan yaptığımız işin güzelliği ve bizim de bundan memnun kalmamızdı.

8. Grup olarak hâlâ koruduğunuzu düşündüğünüz değerler nelerdir? Felsefemiz şu şekildedir diyebilir misiniz?
  Temel olarak yabancılaşma ve yozlaşma karşıtı bir insan olduğumu söyleyebilirim. Dil, kültür, felsefe, tarih, bilim, sanat benim için önemli başlıklardır. Dolayısıyla her zaman sahiplendiğimi korumaya çalışmışımdır.
Çok genç yaşta bir müzik grubu kurdum. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin Müzik Bölümü’nden Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne geçiş yaptım. Ankara’ya gittikten sonra geçen süreç benim için daha iyi oldu. Kullandığımız soundlar ile ilk albümünü yapan ve orada sahneye çıkan ilk prodüksiyon biz olduk. Bizden sonrakiler ise belki de farklı kulvarlarda ilerlediler.



9. Doksanlı yılların başından beri var olan bir grupken Behzat Ç dizi müzikleriyle sesinizi daha geniş kitlelere duyurdunuz. Bir nevi dizinin sesi siz oldunuz. Bu konuda neler söylersiniz?
  Senarist, müzisyen ve yönetmen birbirine paralel çalışan kişilerdir. Bu süreçte senarist ve yönetmenle sürekli birlikte çalıştık. Bunun yanında özellikle görüntü üzerine uygulanan müzik çok önemlidir. Bir nevi işitsel tasarım işidir. Behzat Ç, Pilli Bebek’in sesini duyurmasında ve var olan formlarını başka bir yapıma uygulayarak farkındalık oluşturmasında büyük katkı sağlamıştır.

10. İlk albümden sonra sakin geçen bir aranın ardından  “Olsun” ile sağlam bir dönüş yaptınız. İkinci albümde elde ettiğiniz başarı hakkında neler söylemek istersiniz?
  90’ ların ortasına doğru yaptığımız kayıtlardan bir aranje fikri oluştu. ‘Uyandırmadan’ albümündeki parçalara hiç dokunmadık ve ilk haliyle kalmasına özen gösterdik. ‘Olsun’ da ise bu duygusal bariyer biraz kırıldı. ‘Olsun’da da eski şarkılara yer verilmesine rağmen ‘Uyandırmadan’ albümü yapıldığı yılların başındaki aranje fikirlerine sadık kaldı. 


11. Sözler ve müzik birlikteliğinin nasıl sağlandığı da merak konusu. Parçalarınızın oluşum aşaması nasıl ilerliyor? Bu süreçte özellikle bağlı kaldığınız noktalar varsa nelerdir?
  Kullandığımız Türkçe’nin içinde edebiyatın kendi ses dizimleri ve bu dizimler arasında bir melodi vardır. Yani bir metni okurken aslında birçok şeyi birlikte yaparsınız. Burada sesin sizi yakalaması en önemli noktalardan biridir. Ben de bu farklı sesleri edebiyat üzerinden kurgulayarak müzikle oluşturmaya çalıyorum.
Birde grubumuzla aynı yolda ilerleyen barkarol tarzı var. Biz barkarolün çatısını içten geldiği gibi, belli formlara bağlı kalmadan, doğaçlama söylenen olarak belirlemiştik. Venedikli gondolcuların kullandığı denizci şarkıları da diyebiliriz. Ama bir süre sonra bunlarında formları oluşmuştur. Örneğin günümüzdeki türkü formu gibi. Aslında barkarol da o formların oluşmaya başlamamış halidir. Bu yönüyle bize de biraz sıcak gelmişti.

12. Albümleriniz yokken performanslarıyla kendini gösteren üretken bir gruptunuz. Uzun aralarla çıkardığınız albümler için aslında “görünürde olanın yüzü” demek doğru mudur?
  Aslında var olan şeylerin belli bir duygu kesiti altında kayıta alınmasıdır diyebiliriz. Çünkü o duygu aralığı zaman zaman değişebilir.
Bizim için sahnelerimizin küçük ya da büyük oluşu o kadar bağlayıcı bir kriter değildir. Sahne aldığımız ortam dinleyiciden aldığımız enerji önemlidir. Ama şunu da unutmayalım ki dinleyici de enerjisini sanatçıdan alır. Bu durumda paralel bir akıştan söz edebiliriz.




13.  Müziğe başlarken illa ki size ilham veren, örnek aldığınız kişiler ve müzik türleri olmuştur. Ne tür müziklerden beslendiniz?
  Felsefi olarak da insanın bulunduğu konumu tek başına veya sadece kendisi üzerinden açıklamaya çalışması zaten yanlıştır. Dolayısıyla biz bugüne kadar neleri dinlemiş, okumuş, görmüş ve yaşamışsak onları dile getiriyoruz. Yani en temel mantığımız bu. Çünkü üzerinde durmamız gereken sadece müzik değil çok fazla şey var. Dinlediğimiz müziklerde de farklı formlardan bahsedebiliriz.

14. Son olarak gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?  
  Edebiyatla da yakından ilgiliyim. 1 saatlik bir şiir senfonisi çalışmam var. Bunun yanında yeni Pilli Bebek albümü çalışmalarımız devam ediyor. Film müziklerine de aynı şekilde devam ediyoruz.




 Sevgili Cem Kısmet’e  yoğun temposunda özellikle bize de yer verdiği için teşekkür ederim. 


İTALİK MİZANPAJ:









Röportaj: Seda Şakiroğlu 
Fotoğraf: Gökçe Tekbıyık, Pilli Bebek Arşivi
İTALİK Dergisi - 20. Sayı (2014)
#italik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder